16 Nisan 2017 Referandumu Üzerine

 
Gelecek başkanlık sistemi referandumu üzerine konuşulacak çok fazla şey var. Uzunca bir yazı olacağa benziyor fakat elden geldikçe kısa tutma eğiliminde olacağım. Keza her kesimden insanın beş satır yazıyı okumaya üşendiği bir topluma, uzun nutuklar atmak yersiz olacaktır.

  Biz iki-üç üniversiteli arkadaş, (Üniversiteli deyince hemen yanlış(!) anlamayın. Kendi halinde takılan, hiçbir partiye veya kuruluşa üye olmayan, okuyan-yazan işsiz gençleriz yalnızca.) 2016 Ekim'in ortalarından bu yana konuşuyoruz; ''Referandumda ne olacak? Ne yapmalı? Nasıl insanlara ulaşmalı?'' vs diye. (umutlu olduğumuzdan falan değil, zorunda olduğumuzdan.) fakat tarihiyle ve kitlesiyle övünen koca koca(!) partiler ve oluşumlar reaksiyon göstermek için anayasa değişikliği oturumlarını beklediler. Sanıyorum ki hala ümitliler, mecliste referanduma gidişin önlenebileceğini düşünecek kadar. Ya da meşru bir zemin beklediler ''Hayır'' diyebilmek için, bu da iktidarın onlara izin verdiği tarihlerde başladı ve bitecek. Biz müneccim değiliz, başkanlık ilk defa konuşulan bir şey değil bu ülkede; yaşanan olayların bir referandumla sonuçlanacağını anlıyorduk, hepsi bu, zor bir çıkarım değil.

  Demokrasi öyle bir şeydir ki, onun eliyle demokrasiyi bile yok edebilirsiniz. Böyle bir referandumun yapılması başlı başına karşı çıkılması gereken bir girişimdi, geç kalındı. Belki karşı çıkmak bir şeyi değiştirmeyecekti ama reaksiyonun erken verilmesi, yola daha planlı ve sağlıklı ilerlenebilmesi için zemin hazırlayabilirdi. 

  İktidar mensupları, gelecek başkanlık sisteminin demokrasiye, parlementer sisteme aykırı olmadığını söylüyorlar. O zaman niçin mevcut sistemi korumak yerine yeni bir sisteme gitmeye çalışıyorlar? Bu komediye çocuklar bile inanmaz. ''Terör örgütleri ve darbeciler Hayır derken, halkımız Evet diyecektir. '' tarzı konuşmalar yapıyorlar. Diyelim ki Hayır'a yalnızca teröristler oy verecek; referandumu dayatan onlar değil mi? Oraya Hayır seçeneğini koyan onlar değil mi? Bu tip komik manipülasyon araçları her zaman kullanılmakta ve toplum ne yazık ki bunu da yemektedir. Diğer yandan bizim, darbecilere veya teröristlere ihtiyacımız yok. Ne de olsa onlarla zamanında iktidar olup sonra kandırıldık demedik, terör örgütleriyle anlaşma masalarına oturmadık ya da dün küfrettiğimiz devletlerle yarın işbirliği yapmadık. Bizi sabaha kadar tehlikeli olarak göstermeye çalışsalar da, biliyorlar ki biz; ay sonunda kirasını ödemeye çalışan ve gerçekleri söyleyen alelade insanlarız yalnızca. Biz darbecileri, teröristleri; tv kanallarından ve meydan konuşmalarından öğrenmedik; biz onların ne mal olduklarını dün de biliyorduk. 

   HAYIRCILARA

   Sistem bizi bir kez daha iki seçenekten birine zorladı, Evet mi Hayır mı? Cevabımız Hayır, fakat bu o kadar da basit değil. Biz üçüncü seçeneği savunuyoruz; ''Yetmez ama Hayır!'' Yetmez, çünkü düne kadar ''bu ülkede demokrasi yok!'' dediğimiz bir sistemi korumaya çalışıyoruz. Anlayacağınız, bu bir savunma mücadelesidir, kötünün iyisini. Ne yazık ki, öyle geri bir zemine çekildik ki; her mücadelemiz, bir öncekinden daha geri bir konumda veriliyor. Diyelim ki Hayır çıkacak, bu bir zafer mi? HAYIR. Yalnızca daha kötü olacağını düşündüğümüz şeyleri engellemiş olacağız. Her kazanım, ''normal koşullarda'' verilmesi gereken mücadeleler için bir arpa boyu yaklaştırabilir bizi artık. Bizim aylar öncesinden beri düşüncemiz, bütün ilerici ve demokrat görünen parti ve STK'ların tek çatı altında birleşmesiydi. Bayrakların, tüzüklerin, flamaların, amblemlerin askıya alındığı tek bir çatı... Şimdi bunun için uğraşanlar olduğunu görüyoruz, fakat bir avuç örgütsüz insan dışında bu fikri gerçekten hayata geçirebilen oluşum yok. Hala bildirilerin altına bayraklarını yapıştıran, üzerinde amblemli yeleklerle bildiri dağıtan oluşumlar görüyoruz. Bunların ne anlamı var? Sonucun Evet çıkması halinde, o amblemler ve bayraklar ne işe yarayacak? ''Herkesi bünyesinde toplayabilen'' oluşumlar bile bayrağını kaldırmalıdır. Çünkü bu tip eylemler, solun geleneksel eylem biçimine girmektedir ve toplum yabancı dil kursu bildirisi dağıtanlardan nasıl sıkılmışsa, bu tip eylemlerden de sıkılmıştır. Ateş olsa cürmü kadar yer yakacak biri olarak söylüyorum ki, bütün oluşumların hayır çatısı altında birleşip hareket etmeleri için hala geç değil. Böylece kalabalık örgütsüz insanlar da oluşuma destek vereceklerdir. Keza bu birleşimin sonucunda Hayır'ın çıkması akabinde, o özlenen  güçlü hava da yakalanabilir. 

   EVETÇİLERE

  Milyonlarca izleyicisi olan onlarca kanalda ve şehir meydanlarında her dakika ve her gün Evet propagandası yapılıyorken, niçin üç-beş insana ulaşmak adına sokakta Hayır seçeneğini anlatmaya çalışan insanlar engelleniyor. Hiç mi düşünmüyorsun bunu? Senden gizlenmeye çalışılan nedir? Niçin nisana kadar uzatılmış bir Ohal ortamı içerisinde, ülkenin geleceğini değiştirecek bir referandum yapılıyor. Bunu da mı hiç düşünmüyorsun? Onlarca patlama oldu, yüzlerce kardeşimiz hayatını kaybetti; sen dedin ki; ''Devletin güçlenmesini istemiyorlar, üzerinde oyun oynuyorlar!'' Hangi güçten bahsediyorsun? Senin gelirinle, huzurunla, can güvenliğinle, dininle, ırkınla ve çocuklarının geleceğiyle beslenen bir güçten mi söz ediyorsun? Bu güç dediğin şey, senin ne işine yarıyor? 

Sahi SEN KİMSİN? Hayatın boyunca sordun mu bunu; ''ben kimim?'' Sana bu soruyu sordurtmazlar, soracak olursan da kendileri cevaplarlar; ''Şanlı milletimiz, büyük milletimiz.'' falan. Sen bir sayıdan ve elemandan ibaretsin onlar için. Oy pusulasında hanelerine işleyecek bir sayı, işlerine yarayacak bir eleman, o kadar. Onlar dediğime bakma, yarın iktidar değişse bile bu durum değişmez; devlet budur, her zaman bu olacaktır. Bir kereye mahsus geldiğin bu dünyada, aklının ve yaşamının dizginlerini, senin gibi etten kemikten birkaç politikacı sınıfının eline mi bırakıyorsun? Toprakların ve milli sermayenin yabancılara satıldığı, dininin siyasete alet edildiği, bombalarla insanların yaşamını yitirdiği, halkın parasıyla 2250 odalı sarayların yapıldığı, ekonominin iflas ettiği, bilimin-aklın hiçe sayıldığı, büyük bedellerle düşman elinden kurtarılarak kurulmuş Cumhuriyetin tahrip edildiği, gençlerin kendileriyle alakası olmayan yabancı topraklarda yaşamını yitirdiği bir coğrafyada; seni bunlara alıştıran, görmezden geldiren ve hala güçten bahsettiren nedir? Farkında değil misin bizi nasıl ayrıştırdıklarını? Toplumsal uzlaşmadan bahsediyorlar, kendileriyle aynı fikirde olmayanları terörist diye yaftalıyorlar. Onların uzlaşmadan anladığı, kimsenin onlara karşı çıkmayıp biat etmesidir. Sen de bunları yiyorsun. Bizim uzlaşmaya ihtiyacımız mı vardı düne kadar? Aynı kirayı, faturayı, hayat mücadelesini vermiyor muyuz her Allah'ın günü? Sokakta birbirimizden alışveriş yapıp selamlaşmıyor muyuz? Ne oldu da şimdi başkalarının uzlaşma laflarına ihtiyaç duyuyor, inanıyoruz? Biz ayrışmamıştık ki uzlaşalım. Fakat bugün ayrıştığımızı biliyorsun. Keza bugün uzlaşma talebini tekrarlayıp duranların bizi ayrıştırdığını da bilmelisin. Bu referandum bir parti meselesi değil, tek adamlığın önünün kesilmesidir. Ben hiçbir partiyi desteklemiyorum; sen bir partiye üye olabilirsin, senin tercihin; fakat burada düşünmen gereken şey; kendi aklının iradesi, çocuklarının özgür geleceği, partinin varlığını devam ettirebilmesi, ülkenin diktayla yönetilmemesi, aklın, hukukun, adaletin önünün açılmasıdır. 

Bütün bunlar umurundaysa, aklının dizginlerini eline almak için 'Hayır' oyu iyi bir başlangıç olabilir.

16 Nisan 2017 Referandumu Üzerine

Yorumlar