Agnostisizm Utangaç Materyalizm Midir?

Felsefenin Başlangıç İlkeleri Kitabında Geçen Bir Teze Karşı

Agnostisizm Utangaç Materyalizm Midir?

Kitabın 5. bölümü: Üçüncü Bir Felsefe Var Mıdır? (Bilinememezcilik)

Politzer bu bölümü bilinememezciliki - agnostisizmi çürütmeye ayırmış. Biz de onun yazdıklarını inceleyeceğiz.

''Felsefenin temel sorusuna, ancak birbirine tamamen zıt, birbiriyle çelişik ve uzlaşmaz iki yanıt verilebilir.'' 

- Burada, dünyayı işçiler ve burjuvalar olarak ikiye ayırmış bir aklın, bunu felsefeye yansıtmasını görüyoruz. Hayır, ne felsefe ne bilim ne de toplumsal yapı ikiye ayrılmamaktadır. Aslında geçmişte de ayrılmıyordu, hele ki bugün böyle bir kaba ayrımı yapabilmek başlı başına güç ve sığdır.

...''bu iki teori arasına karışıklık sokan bir felsefi akım oluşturarak, idealistler ile materyalistler arasındaki oy dengesini bozmaya çalıştılar. Bir üçüncü felsefenin aranması, bu karışıklığın kaynağı oldu.''

Politzer'e göre dünyayı idealizm veya materyalizm dışında hiçbir açıdan görmek mümkün değildir. Bunun dışında bir bakış açısı üretmek ona göre karışıklık anlamına, iki teori arasındaki dengeyi bozmak anlamına gelmektedir. Peki niçin? Dünyayı ikiye bölmenin basitliği karşısında, farklı bir akıl yürütmenin karışıklığa sebep olduğunu düşünüyor. Çünkü bir fikrin galip gelebilmesi ve varlığını sürdürebilmesi için, ezeli bir düşmana ihtiyacı vardır. Ve her politik taraf, kendi işine yaramayan her 'şeyi' karşı tarafa hizmet ediyor olarak kategorize eder. Yine tıpkı politik zeminde olduğu gibi. 

''...bilinemezci; yaşamın gidişine ve bilimin yapısına gelince materyalisttir. Ancak materyalizmi doğrulamaya cesareti olmayan, her şeyden önce idealistlerle soru çıkarmamaya çalışan ve dinle çatışma haline girmemeye özen gösteren ''Utangaç bir materyalisttir.''  (Bu utangaç/korkak materyalist tanımı Engels'ten alıntıdır.)

.... ''Bilime karşı güveni ve inancı zayıflatan bilinmezcilik, böylece dinlere geri dönüşün zeminini hazırlar.''

''...Ancak bilinemezci şunu ekler: Bilinen evrenin ötesinde yücelerden yüce bir varlığın bulunduğunu ileri sürmemizi de çürütmemizi de sağlayacak hiçbir aracımız yoktur.'' - Engels. 

Üstüne Politzer şunu ekler: ''Demek ki bu felsefe, idealizme yardım etmektedir.'' 

Evet, şimdi konuşmayı biz devralalım.

Burada Politzer materyalizm kelimesiyle bilimi özdeş kullanıyor ve biz agnostikleri direkt olarak bilim karşıtı bir konuma yerleştiriyor. Yani bilinemezciler, bilimi doğrulamaya cesareti olmayan kişiler olarak gösteriliyor. Hem doğayı açıklarken bilime inandığımızı, hem de bilimi doğrulayamadığımızı söyleyerek benim açımdan çelişkili bir ifade kullanıyor, kendi açısındansa bizim kendimizle çeliştiğimizi ifade ediyor. Hangimizin görüşü eksik?

Kuantum fiziğinin gelişmesinden bu yana bilim kısa sürede olağanüstü atılımlar yaptı. Maddenin en küçük yapı taşı olarak kabul edilen atomun, devasa büyük boyutlarda kaldığı çok daha mikro düzeylere inildi. Genel görelilik ile kuantum mekaniğinin uzlaşma sorunu keşfedildi ve bu sentez üzerine hala çalışmalar yapılmakta. Diğer yandan astronomide de gelişen teknolojiyle bugün bilinen evren dediğimiz şey eskiye nazaran çok daha geniş bir alanı kapsamaya başladı. Bigbang'le ilgili kesin gözüyle bakılan geçmiş teorilerimiz bile bugün oldukça eksik görünmektedir. Evrim konusundaki bilgimiz de bu süreç içerisinde oldukça gelişti. Keza evrim konusu içerisindeki belli bir konuda bile farklı görüşlere sahip olan çok sayıda biyolog ortaya çıktı. Bugün bilimin geldiği nokta, yarım asır öncesiyle bile kıyaslanamaz bir durumda ve geçmişte bildiğimiz çok sayıda argümanı alt üst etmiş durumdadır. Bizler sonuna kadar bilimi doğruluyoruz ve bunun bir cesaret gerektirdiğine bile inanmıyoruz. Ancak tıpkı bilim insanları gibi, bir sonraki adımın bilinmezliği içerisinde bu doğrulamayı yapıyoruz. 

Gelelim agnostiklerin; dinle sorun yaşamamaya çalışması, onlarla uzlaşması ve dine dönüşe hizmet etmesi fikirlerine. Bunlar son derece gülünç ifadelerdir. Çünkü yine politik bakış açısının felsefi yansımasını görmekteyiz. Tıpkı sosyal demokrasiyi, liberalizmi veya parlamenter sistemi savunanları kapitalizme hizmet eden korkak sosyalistler ya da anarşistleri doğrudan ''sağcı'' olarak görmeleri gibi. (Tartışmamız bu değil elbet, yalnızca politik akıl yürütmelerinin her şeye nasıl yansıdığına bir örnek.) Burada idealizmin, yalnızca dört kutsal kitap içerisine sığdırıldığını görüyoruz. Elbette bir agnostik, bilinememezciliğini dışa vururken; ''Bu dört kutsal kitapların doğru söyleyip söylemediğini bilemeyiz.'' dememektedir. Bu bakış açısı, dünyayı sürekli iki kutba bölmeye çalışan akıl yürütmenin eseridir. Ancak daha önce belirttiğim gibi, dünya birçok konuda iki kutba bölünebilmekten çok uzaktadır ve düşünülenden daha karmaşık dallara ayrılmaktadır. 

Bizler, kutsal sayılan kitapların insan eliyle yazıldığını, mitolojik kaynaklar temelinde üretildiğini, insanın doğa üstü efsaneler yaratan atalarının bir gün bunları sistematik ve genel bir inanışa çevirmek için ilahiyatı yarattığını ve toplumların uyuşturucusu olduğunu biliyoruz. (Keza bu düşünceleri de dünyada ilk defa sadece materyalistler savunmamıştır.) Ve bunların gerçekliğinden şüphe duymuyoruz. Bunlardan şüphe duyanlar, ''Eğer Tanrı yoksa, ona inanıp inanmasam da bir şey kaybetmem; ama eğer varsa, inanmamakla çok şey kaybederim.'' görüşüyle hareket edenlerdir. Dinle uzlaşmaya çalışan, korkak şüphecilik budur. Çünkü ben, Tanrı'nın varlığıyla ilgilenmiyorum. Onun var olması veya olmaması bana ne mükafat sağlar ne de acı verir. Çünkü mükafatlandıran ve acı veren tanrı kutsal kitapların tanrısıdır. Ben tanrının varlığının bilinemeyeceğini söylediğimde; bir gözlemciden, bir tözden, belki evren üstü bir bağdan, belki bir yaratıcıdan bahsediyorum. Bahsettiğim şeyin ne olduğunu bilmediğimden, 'tanrı' dediğimde bunun teolojinin tanrıları olarak algılanması gülünçtür. Evren bir laboratuvar ürünüyse gözleyen 'şey' bir profesör olabilir, evren üstünde çok sayıda evren varsa ve birbirlerine bilemediğim bir bağ ile bağlılarsa tanrı bu bilemediğim evren ötesi bağ olabilir, düşünce aslında maddenin bilemediğimiz başka bir boyutuysa yaşamım sona erdiğinde bu düşünsel madde boyutuna geçebilirim. Ya da bunların hiçbiri değildir veya hepsidir. Fark etmez. 

Genç bir çocukken; ''Felsefenin Başlangıç İlkeleri'', ''Sosyalizmin Alfabesi'' ve ''Diyalektik Materyalizm'' kitaplarını okuduğumda; çok mühim bir felsefi noktaya vardığımı sanarak hızla politik mücadelelere kendimi adamıştım. Ancak bunların hepsi son derece kısıtlı bakış açılarıdır. 21.yy'da geçerliliğini yitirmiş bir çok şey gibi, onlar da yitirmişlerdir. Sonraları sosyoloji, psikoloji, felsefe, biyoloji ve -daha önemlisi- fiziğe önem vermeye ve yaptığım gözlemlerin karşılıklarını bulmaya başladıktan sonra; dünyanın iki kutba ayrılmaktan çok uzak olduğunu ve emin olduğum birçok şeyin aslında şüpheye açık olduğunu kavradım. Bu şüpheciliği idealistlerden değil, bilim insanlarından aldım. Ancak bir agnostik olarak şüpheciliğim sebebiyle; ateist-materyalistler tarafından dinle uzlaşabileceğim veya korkak olduğum söylenebilmektedir. Bunlar maalesef henüz olgunlaşmamış, basmakalıp görüşleri tekrarlayan akılların çıkışlarıdır. Çünkü onların karşı çıkışlarını ve akıl yürütmelerini, zamanında ben de şiddetle savunuyordum, gözlemim yüzeysel değil tamamen içseldir. Aslında buradaki yazı da, bir bakıma geçmiş kimliğimle bir tartışma boyutu taşıyor. 

Agnostisizm, idealizme yardım etmemektedir. Hele ki idealizmden kasıt dinlerse... İnsanlık hala, bulunduğu konumun farkında dahi olmadan birçok meselede iki kutba ayrılarak varlığını sürdürmeye çalışmaktadır. Ancak bugün geldiğimiz konuma (ki geçmişte fikirlerini ateşli biçimde savunanların neredeyse hiçbiri bugünleri ön göremedi) ve gitmekte olduğumuz noktaya baktığımda; bu kutupsal sıkışmaların hiçbir yararının olmadığını açık biçimde görmekteyiz. 

Üçüncü bir felsefi akımı savunacağız, tıpkı üçüncü bir yaşam kültürünü savunduğumuz gibi. 

N. Toygar Ateş 




Yorumlar