Gezi Direnişi Neden Başarısız Oldu?

Evvela Gezi'yi tümden başarısız bir girişim saymak haksızlık olacaktır. Cumhuriyet tarihi böylesi heterojen bir kalabalığı, aynı ortamda ve kolektif düzlemde görmemiştir. Geniş bir kitlenin belleğinde, "Hayatımın en güzel günleriydi." olarak yerini almasının sebebi de bu, bir arada yaşama özlemi. Gezi'ye katılanlar, geçmişle ilgili bir şey anlatırken Gezi'yi milat olarak kullanmaya başladılar; "Gezi'den önceydi", "Gezi'den bir yıl sonraydı." gibi.

Bir kere sorulması gereken soru şu; Gezi'nin başarmak istediği neydi? Buna yanıt vermeden, başarısızlık üzerinde akıl yürütemeyiz. Amaç; yıllardır sıkışıp kalan öfkenin özgürce boşaltılmasıysa, bu konuda gerçek bir başarı ortaya koyulduğu aşikar. Parktaki ağaçların sökülmemesiyse bu da başarıya ulaştı. Her şey bundan ibaret olmadığına göre, neden başarısız olarak görüyoruz?

Nedeni açık; asıl hedefin düzen değişikliği olmasından dolayı. Herhangi bir düzen değişikliğine veya taleplerin gerçekleştirilmesine şahit olmadığımız için, eylemin başarısızlıkla sonuçlandığını söyleyebiliriz. Peki olayı düzen değişikliğine kadar götürebilir miydik? Götüremezdik. Gerekçesini konuşalım.



1) İnsanlar ne yapmaları gerektiğini bilmiyorlardı. Evet, ortada "düzen değişikliği" talebi olsa da, bunun nasıl gerçekleştirileceği doğaçlamanın ellerine bırakılmıştı.

2) Tam bu noktada, "pratiğe önderlik" etmesi gereken parti ve örgütlerin; söylemlerde çok başarılı oldukları ancak pratiğe gelince yürümeye çalışan bir bebeğe dönüştükleri görüldü.

Yeterince söz var, kardeşlerim, yeterince yöntem yok.

3) Örgütsüzler arasında gerçek bir dayanışma oluşmuşken, örgütler arasında sözde bir dayanışmaya şahit olundu. Kitle, ortak bir çatıya ivedi biçimde muhtaçtı, ancak örgütler alanı "üye kazanma kaynağı"na ve "flama, bayrak şöleni"ne çevirdiler. Keza her biri tarihleriyle ve tüzükleriyle övünürken, ortada pek de övünülecek bir şey olmadığını anladık.

4) Örgütlerin önderlik ettikleri tek şey çatışmalar oldu. Ancak ne ironiktir ki ortak önderlik algısı bir taraftar grubuna, Çarşı'ya verildi. Bireyler tek başlarına gerçekleştiremeyecekleri öfkeli eylemleri, kitlesel olarak gerçekleştirme afyonuna kapıldılar ve -her ne kadar meşru müdafaa olarak görülebilirse de- olaylar öfkeyi boşaltma meşgalesine evrildi. Amaç çatışmaya dönüştü, sadece çatışmaya. Ve nihayet art arda gelen sarsıcı ölüm haberleriyle, öfke daha da alevlendi.

5) "Tarihe tanıklık ediyoruz!" algısı. Eğer pratiğin içindeyken, tarihe tanıklık edildiği algısı bilinçlere zuhur ederse; pratik maziye mahkum edilmiş demektir. Pratiğin asıl hedefi, şimdiki zamanda planlı biçimde başarıya ulaşmaktan ziyade; tarihe geçecek bir olaya "tanık olma" evresine dönüşmüştü. Bu da romantik bir hataydı.


Peki Gezi'den Sonrası?

İşte asıl "başarısızlık" söylemi burada doğuyor. Gezi'de gözleri yaşartacak kadar övünç kaynağına dönüşen birlikteliğin, henüz ilk yıl dönümünde sona erdiği görüldü. "Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!" inancı, "karşı taraf" için değil, bizzat direnişin ögeleri için geçerli oldu. Taraftar grupları ivedi biçimde eski hallerini aldılar ve değersiz futbol spekülasyonlarıyla düşman boyutuna döndüler. Örgütlerin bir kısmı bölündü ve birkaç yeni örgüt türedi. (Parti mezarlığının yeni üyeleri.) Birliktelikle her şeyi yapabileceğini gören insanlar, sanki "artık hiçbir şey yapmak istemiyoruz." dercesine parçalandılar. Bu da pratik esnasında kurulan dayanışmanın; geçici ve yüzeysel bir birliktelik olduğunu, yapılan işe atfedilen misyon gereği öyle davranıldığını ispatladı.Sonuçta örgütlerin çekmeye çalıştıkları kitle, örgütlerden daha da soğudu.

Şimdi Ne Yapmalı?

Yapılması gereken; muhalefet cephesinin iktidara karşı çıkmadan önce, kendi yöneticilerine ve tüzüklerine karşı çıkmalarıdır. Hiçbir yönetici ve tüzük, bir insandan daha biricik ve sorgulanamaz değildir. İvedi amaç; yarının çelişkilerinin ve laf salatasında bir unsur olmaktan ileri gitmeyen tüzüklerin rafa kaldırılması ve ortak çatıda buluşulmasıdır. Bu ortak çatı, küskün örgütsüz kitlenin inancını yerine getirecek biçimde, müşterek ve az sayıda hedefte birleşmelidir. Akabinde yapılması gerekense; yeni bir başkaldırı pratiği üzerinde akıl yürütmektir. Yanlış pratiklerle harekete geçmektense, doğru pratiği bulmak için beklemek yeğdir.

Diğer yandan; sivil itaatsizlik bir silah gibi yanı başımızda durmakta. Yeni bir başkaldırı modeli geliştirirken, sivil itaatsizliğin örgütlenmesi yapılabilir. "Karşı tarafın" çatışmaları bastırmadaki tahrip gücünü ve ellerindeki teknolojik ağı düşününce; şarjörümüzdeki son kurşunun sivil itaatsizlik olduğu görülüyor. Yapay zekanın iş kollarını alt üst edeceği günler geldiğinde bu da pratiğini yitirecek ve elimizde anarşi dışında seçenek kalmayacak. Ve bastırmakta da pek zorlanmayacakları aşikar. Bu sebepten, ya ortaklaşa sivil itaatsizlik ya da yerinde saymak. Başka seçenek kalmadı.

N. Toygar Ateş




Yorumlar